27 Kasım 2015 Cuma

1.GÜN (SAZOVA PARKI)
Eskişehir.. Yıllardır gitmek görmek istediğim bir şehirdi. Birilerine bahsettiğimde "Eskişehir' de görülecek ne var, küçücük bir öğrenci şehri bla bla" konuşmalardan sonra, nihayet bu yıl kısmet oldu gitmek. Ekim ayında, yağmur yağması ve havanın soğuk olması ihtimaline rağmen, şansımıza çok güzel bir hava karşıladı bizi. Bu şirin şehire, 2 günümüzü ayırdık ve çok keyif aldık. İstanbul'dan 4-5 saattlik bir yolculuk sonrası vardık ve ilk durağımız 'Sazova Parkı' oldu. Saatler süren bir araba yolculuğundan bunalan minik adamımız Uras, Eskişehir'in havasından suyundan mıdır bilinmez, bir enerjiyle çıktı ve o kadar sevindi ki o an bile gitmiş olmamıza değdi. Gel gelelim Sazova Parkı'na.. Arabaların park edildiği alanda bir şeyler yiyip içmek için küçük kafeler ve hediyelik eşya satılan boydan boya bir yol vardı.

Park alanın karşısında bulunan korsan gemisiyle başladık turumuza. Yapay bir gölet içine konumlanan 'Korsan Gemisi'nin girişi 2 liraydı. Göletin bir kısmına Pamukkale travertenlerine benzer bir bölüm yapmışlar. Geminin alt kısımlarında küçük bir akvaryum ve bir korsan gemisinde olabilecek eşyaların maket hali bulunmaktaydı. Öyle ki temsili bir zindan bile vardı.









Sonrasında ki bölüm Disleyland şatosu benzeyen Galata kulesini anımsatan mimarisiyle 'Masal Şatosu'ydu. Bu güzel masalevi girişi ücretsiz. Bellirli saatlerde ücretli bir şekilde çocuklar için masal anlatımı ve masal turları düzenleniyormuş. Bu şatonun içerisi adına layık biçimde masal karakterleri ve kitaplarla doluydu. Üst kat terasları, Sazova Parkı'nı yukarıdan seyretme imkanı veriyor. Bebek arabası veya merdiven çıkmayacaklar için asansörü var. Bizim minik bıdık, küçücük haliyle bayıldı bu masal şatosuna, keyfine diyecek yoktu.





Şatodan sonra yolun karşısındaki (aslında parkın girişinde hemen soldaki kısım hayvanat bahçesi, ancak biz korsan gemisinden başladık) hayvanat bahçesine geçtik. Burası henüz yapım aşamasındaydı ve 'su altı dünyası' yani akvaryum kısmı açıktı. Akvaryum girişi yetişkinler için 5 liraydı. İstanbul akvaryumlarına nispeten daha küçüktü. Hayvanat bahçesinin yakınında bulunan 'uzay evi' o sıralar tadilatta olduğu için içine girne fırsatı bulamadık.




Parkın içinde, parkı gezdiren minik trenle yolculuk ücretsizdi ama hafta sonu olduğu için hem park hem de tren çok kalabalıktı. Uzay evinin hizasında yani parkın girişinde solda miniatürk benzeri, önemli yapıların maket hallerinin bulunduğu bir kısım vardı.
Bir gölet yanında bulunan çay bahçesinde küçük bir moladan sonra, minik adamımızla çimlere döküldük. Park genel olarak çok güzel ve çok büyük. Özellikle çocuklar için oldukça eğlenceli bir yer. Aslında hızlı bir şekilde gezilecek yerlere gidilip 1 günde bitirilebilecek bir geziydi ancak biz bütün bir öğleden sonrasını bu parkta geçirdik. Tek başımıza olsaydık, bir kaç saatte gezer çıkardık ama çocukla o parka gidip erken çıkmak pek mümkün değil.


Uzun bir yolculuk ve parktaki koşuşturmadan sonra iyice yorulup, kalacağımız yere gittik. Şehir içinde kalınabilecek bir çok otel, pansiyon vb seçenekler var. Ancak biz, şehir merkezindeki öğretmen evini tercih ettik.

2. GÜN (ODUNPAZARI,ADALAR,KENTPARK)
Temiz havasından dolayı olsa gerek, sabah erkenden dinç bir şekilde uyandık. Akşama kadar gezip göreceğimiz çok yer vardı. Normalde başka yerde uyması çok zor olan bebeğimiz, ilk gün parkta o kadar koşturdu ki, bütün gece güzelce uyudu. Uykusunu almış bıdık bu sebeple 2. gün de çok mutluydu ve bize hiç zorluk çıkarmadı.
Sabah ilk durağımız, öğretmen evinin sol tarafında kalan 'tarihi odun pazarı evleri' oldu. Osmanlı zamanından kalma evler restore edilince çok güzel olmuşlar. Bu bölgede bulunan 'balmumu müzesi'ne giriş ücreti 5 lira. Sabah sabah müzenin girişinde o kadar uzun bir kuyruk vardı ki, o sırayı bekleyemedik. Balmumu müzesinin arka kısmında bulunan 'Kurşunlu Camii ve Külliyesi' içinde, lüle taşı kullanılarak yapılmış ürünlerin sergilendiği  'lüle taşı müzesi' bulunuyor. Lüle taşı müzesinin yan tarafında bulunan 'cam sanatları merkezi' ve 'sıcak cam üfleme sanat stüdyosu' nda camla yapılan objeleri, yapılış aşamasında izlemek mümkün. Lüle taşı müzesinin yakınında bulunan 'Atlı Han Çarşısı' da lüle taşlarından yapılmış eserler, el emeği ürünler ve hediyelik eşyalar seçeneklerinin olduğu, tarihi yapılardan biri.







Odunpazarı'ndan sonraki durağımız, Porsuk Çayı'nın da geçtiği Adalar bölgesi oldu. Çay üzerine birbirinden güzel köprüler ve heykeller yapılmış. Şehrin ortasından geçen çayın iki yanında yol boyunca sıralanmış şirin kafelerde fiyatlar, öğrenci şehri olduğundan İstanbul'a göre çok daha uygundu. Eskişehir'in en güzel taraflarından biri nehir boyunca gondol turu.. Ancak o kadar çok sıra vardı ki, müzedeki sırayı bekleyemediğimiz gibi gondol sırasını da bekleyemedik. Sandal 4 kişi alıyor, tur ücreti 20 lira, sandal sayısı az, bekleyen çoktu. Bir de 12.00 - 13.00 arası öğle molasında gondol seferi yapılmayınca, kalabalık iyice arttı. Biz de bu güzel cadde üzerinde cafelerde oturmayı tercih ettik. Daha önce denemediğim sütlü çayı da ilk kez burda içmiş oldum. Tadı kahve gibi, ben çok beğendim. Bu caddedeye hemen paralel bir şekilde uzanan 'Doktorlar Caddesi' üzerinde çeşitli mağazalar ve butikler alışveriş imkanı sunuyor.





Ve yine bu cadde üzerinde meşhur dedikodu bankını görünce teyzelerle bir poz vermezsem olmazdı 😊


Sonraki durağımız devasa ve çok güzel bir park olan 'Kentpark'. Bu parkın içinde yapay  deniz ve kumsal var. Denizi olmayan bir şehirde muazzam bir yapay sahil yapmışlar. Oldukça güzel olmuş. Bir de yapay büyük bir gölet ve göletin hemen kıyısında cafeler yer almakta. Yemyeşil çim ve ağaçlar dışında rengarenk çiçeklerle renklendirilmiş parkta, bisiklet için uygun alanlar olmasına rağmen bisiklet ve araç girişi yasak.









Kentpark da bizim minik bıdık için oldukça keyifli geçti, gönlünce koşturdu. Kentpark'tan merkeze hem tramvay hem de porsuk çayı üzerinden teknelerle ulaşım mümkün.
Eskişehir'de gezerken hemen her yerde irili ufaklı park görmek beni mutlu etti. İstanbul'da yeşil ve sakin bir alan bulmak çok zorken, bu güzel şehrin her tarafı parklarla dolu ve havası oldukça temiz. Avrupa kentlerini aratmayan Eskişehir, bizim için keyifli ve çok eğlenceli anılarla, 2 günümüzü dolu dolu geçirdiğimiz bir şehir oldu. Sırf Uras'ın mutluluğu için bile gittiğimize değdi. Yolunuz Eskişehir'den geçerse veya yakınlarına giderseniz, bu güzel şehri görmeye vakit ayırın derim. Emin olun pişman olmayacaksınız. Keyifli ve bol gezmeli günler 👋





8 Ağustos 2015 Cumartesi

ADANA ADANA 1

Ne desem, nerden başlasam.. Doğup büyüdüğüm yerden 17 yaşında üniversiteye gitmek için ayrıldım, sonrasında misafir olarak gidip, turist gibi gezilecek bir yer oldu benim için. Adana'ya bahar aylarında gitmek makbuldür. Yazın kavurucu sıcağı, alışık olmayanlar için çekilmezdir. Küçük Saat ve Büyük Saat adlarında 2 meydanı vardır. ve gerçekten de birinde yol üzerinde küçük bir saat, diğerinde kule şeklindeki bir yapı üzeride büyük bir saat yer almaktadır. Büyük Saat çevresinde Tarihi Kazancılar Çarşısı'nda irili ufaklı dükkanlar bulunur. Büyük Saatin hemen dibinde Çarşı Hamamı'na, kız kardeşimin gelin hamamı için gitmiştik ve epey büyük bir hamamdı.Büyük Saat ve Küçük Saat arasında bulunan Vakıflar veya Bankalar caddesi, gelinlik ve abiye satılan mağazalarla doludur. Küçük Saate gelirsek, burdan  Atatürk heykelinin bulunduğu meydandan dönüş yaparak meşhur Çakmak Caddesine çıkılır. Cadde üzerinde alışveriş için dükkanlar, şalgamcılar, aktarlar ve tatlıcılar bulunur. Tatlıcının önünde durup, tatlınızı elinize alıp yer, ücretini ödersiniz. Biraz ilerisindeki şalgamcıdan şalgam içmeden olmaz. Ve bir zamanlar gençlerin buluşma mekanı olan, içinde nerdeyse yılın 365 günü süren hediyelik eşya fuarı olan Çakmak Plaza bulunur. Plazanın yan tarafı Sanat Sokağı'dır. El yapımı incik boncuk, örgü ve hediyelik eşyalar bulunan sokak türkü evlerinin bulunduğu başka bir sokakla devam eder. Çakmak Caddesi bitiminde İnönü Parkı vardır. Caddeden sola dönüp, Çetinkaya Mağazası'na uzanan caddede yol boyunca mağazalar ve seyyar satıcı tezgahları bulunur. Biz Çakmak Caddesi'nden sola değil de düz devam edip, Atatürk Parkı'na doğru ilerleyelim. Özellikle hafta içi daha sakin olan Çakmak Caddesinden bebek arabasıyla yürüyüş yapıp, Atatürk Parkı'na gitmek mümkün. Şehrin ortasında ağaçlar ve havuzlarla çevrili bu park oldukça büyüktür. Bebeğinizi çimenlere bırakıp, kendiniz de ayaklarını uzatıp dinlenebilirsiniz.



Adana da irili ufaklı bir çok park, Seyhan ve Ceyhan Nehri dolayısıyla kanallar bulunur. En büyük parkı Merkez Parktır ve nehir kenarında bulunur. Adana yazınca görsellerde ilk çıkanlardandır Sabancı Merkez Cami. Büyüklük bakımından Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun en büyük camiisidr. Nehir kenarı ve tarihi Taş Köprü kenarında bulunmasından dolayı kendisiyle beraber güzel bir manzara oluşturur.



Taş Köprü, Hititler döneminde yapılmış dünyanın en eski köprülerindendir. Şu an araç trafiğine kapalı sadece yaya yolu olarak kullanılmaktadır. Taş Köprü'den Ulus Parkı'na kadar nehir kenarından bebek arabasıyla gezmek mümkündür. Son yıllarda açılmış olan Optimum Avm de bu yakınlarda bulunur ve terasına çıkınca karşınızda muhteşem Merkez Camii ve Seyhan Nehri'ni bulursunuz. 
                                               
Adana'ya gitmişken Çoban Dede Türbesi'ni görmemek olmaz.Tepe üzerindeki türbeden Seyhan Nehri'nin manzarası yukarıdan izlenebilir. Tepeden akan şelale, aşağıya doğru merdiven biçiminde yapılandırıldığı için; tepeye suyun içinde yürüyerek inilip, çıkılabilir. Yeşillikler içindeki türbenin sağ tarafında arabalar için park alanı ve hediyelik eşya satan yerler bulunur. Türbenin etrafı piknik alanıdır ve ailece nehir kenarında yeşillikler içinde vakit geçirme imkanı sağlar. En son gittiğimde, türbenin aşağıdaki gölet kısmına mini bir hayvanat bahçesi inşası vardı.


Gelelim Gazipaşa'ya. Şüphesiz en meşhur yeri; bir gazetenin Türkiye'nin en ünlü 10 büfesi arasında gösterilen Kazım Büfe'dir. Burda muzlu süt ve tost ikilisi mutlaka denenmeli. Gazipaşa Parkı'nda çocuğunuzla Adana'nın en güzel yerlerinden birinde vakit geçirebilirsiniz. Etrafı fal bakılan cafelerle doludur. Menderes göl kenarı da unutulmamalı. Özellikle akşam saatlerinde Sevgi Adası manzarası eşliğinde, derme çatma cafemsi, büfemsi yerlerde yakınlarınızla bir şeyler içmek çok keyifli olacaktır.


Yumurtalık ve Karataş yüzmek için noktalar olsa da, Adanalılar yüzmek için mersini tercih eder. Gezilecek, anlatılacak yer çok, yazılacak alan kısıtlı. 
Adana'ya gidince Adana kebap yememek olmaz. 
Kebap yiyebileceğiniz meşhur bir kaç nokta; Eyvan Kebap, Ciğerci Bedo, Kolcuoğlu Restaurant, Hasan Usta, Yüzevler, Şadırvan . 
Kebap dışında diğer meşhur yiyecekler. Şırdan; görüntüsü ve ismi pek iç açıcı olmayabilir ama denemeye değer. 
Bici bici; yaz ayları için buzlu, gül sulu, pudra şekerli serinletici bir tattır. 
Kebap şalgamsız içilmez, Adana'ya gitmişken şalgamın tadına da bakmadan dönülmez. Gerçi artık şişelerde her yerde şalgam bulmak mümkün ama Adanadakinin tadı bambaşka.



Gezilebilecek müzeler; Arkeoloji müzesi, Fuzuli Cad. Seyhan/Adana
Etnografya Müzesi, Kuruköprü Mah. Seyhan/Adana
Atatürk Müzesi, Kayalıbağ Mahallesi Seyhan cad. no: 59 Seyhan/Adana
Misis Mozaik Müzesi, Yakapınar Beldesi Yüreğir/Adana
Tarihi yapılar:Adana Kalesi,Anavarza Kalesi,Yılanlı Kale, Feke Kalesi, Adana Taş Köprü, Çarşı Hamamı,Varda Köprüsü, Adana Ulu Camii, Hasan Ağa Camii, Ağca Camii. 
Aslında Adana yazım Adana'nın daha az bilinen muhteşem güzellikleri olan Topalak ve Menekşe Köyü civarları olacaktı. Ancak Adana'yı bilmeyenler için genel hatlarıyla meşhur yerlerden bahsetmek istedim. Yazının 2. kısmında saklı güzellikleri yazacağım. Keyifli günler